Oysaki bu vatanın bekası içindi bedenlerindeki mermi ve mayınların bıraktığı izler.
Ve bu ülkede 20 bine yakın asker ve polisimiz sakat kalma oranı yüzde 40'ın altında olduğu gerekçesiyle gazilere sağlanan maaş ve haklardan yararlanamıyordu.
Oysaki 783 bin 562 kilometre karelik Türkiye Cumhuriyeti topraklarını canı pahasına koruyan asker ve polisimizin saçının teli dahi kıymetliyken onları kopan parmaklarıyla, kurşun ve şarapnel parçalarıyla o da yetmedi görevinin zorluğu dolayısıyla yaşadığı psikolojik çöküntülerle baş başa bırakılıyormuş gibi hissettirmek hele hele gazilik ünvanı ile ödüllendirilmiyor olmaları çok üzücü bir durumdu.
Peki gazi sayılmaları için illaki kollarının ve bacaklarının kopmasi mi gerekiyordu?
Hırlısı hırsızı, teröristi, katili ile gerek dağda gerekse düz ovada çatışarak, ömrünü ülkesinin birliği ve dirliğine adayan bu insanların devlet tarafından yüzdelik orana göre gazilik ünvanı vermesi ne kadar doğruydu?
Dağda çatışan onlar, terörle mücadele eden onlar, 15 temmuz kalkışmasını engelleyen, püskürten yine bu ülkenin askeri ve polisi iken sivil vatandaşlara gazilik ünvanı verilmesi hiç mi canlarını acıtmamıştı?
Bu 20 bine yakın asker ve polis kardeşlerimiz neden gazi sayılmıyordu? Farklı bir ülke için mi vurulmuşlardı? Neden üvey evlat muamelesi görüyorlardı.
Ve asıl garip olan şey de, devletin bu kardeşlerimizin bir çoğuna görev yapamaz raporu verdiği halde onları hem gazi statüsüne koymuyordu hem de görev yapmasına izin vermiyor olmasıydı.
Bu vesile ile tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, ayrım yapmadan (kolunu, bacağını, parmağını, mayın ve kurşun izinden zerre kadar da olsa yaralanmış) tüm gazilerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.